21 Ağustos 2008 Perşembe

Gece_!!!

Yine sabahın karanlığı bıraktığı ,
Sabahların camlarda aydınlığını gösterdiği .
Soğuk bir kış günü sabahı .
Hasretin içimde buram bu ram bu ram tüttüğü özlemin artık dayanılmaz bir hal aldığı .
Artık dayanmaya tahammülü olmayan kalbimin yeter değdi bir bir yalnızlıktı yokluğun..
Kim bilir şimdi neredesin ne yaparsın ve en önemlisi bu kadar senin için ağlayan gözlerime Kalbin artık karşılık vermiyor mu ve halen benim için ağlaya biliyor musun.

Nisan Akşamı

Yine karanlık bir akşam gece yine saati döndürüyor.
Yağmurlu bir nisan gecesi;
Üzerimde senin aldığın siyahsı yağmurluk,
İçimde de senin hasretin var.
Karanlık bir yolda gidiyorum asfalt yollar seni bana getirircesine koşar gibi yürüyorum.
Yağmurda bir hayli şiddetli ,bir o kadar da hırçın yağıyor üzerime,
Fakat bense yağmuru hiç hissetmiyorum.
Çünkü içimde hasretin var yağan her yağmur damlasını gözyaşlarım olarak görüyorum.
İçimde de hasret fırtınaları kopuyor
Güz rüzgarının sarımsı ağaç yapraklarını savurduğu gibi içimde bir harmansın.
Sensizken her zaman gittiğim meyhaneye vardım.
Bir o kadar sıkkın bir o kadar yalnızım.
Ve yine seni bana getirmeyen akşamlara içtim .
Kendimi uçurum kenarında buldum SENLE ,!. GÜZEL KIZ.!!!!!!!!.

Sadece Bir Işık Bekledim

Beni ben yapmak için çabalarken fani dünyada!!!
beni yaşatan umutlarım oldu
umudu sevmek kaderim oldu
gözümden akan iki damla yaş
akıp gidip o mezarımı buldu..

hayaller kurdum umutlar üstüne
bugünüm yarınım hep aynı oldu
sevgi ve mutluluktu bir tek isteğim
yine sonum kadehlerim oldu…!!!

20 Ağustos 2008 Çarşamba

yanlızlık mı.!!!

O siyahsı uzun saçlarında başladı
sana olan vazgeçilmez tutkunluğum
gözlerimde hep sen canlandın
hep senin filmin vardı gözlerimde
sahneyse kalbimin içine kurulmuş
bir MEKAN dan ibaretken
baş aktörde sensin….!!!!
bir çığlığın haykırışı gibisin kulaklarımda
gecelerde ise ;
senin yokluğun ,senin sensizliğin var.
şimdiyse karlı dağlar gibiyim
güneş çıktı ve eridim..!!!!!

19 Ağustos 2008 Salı

Sözün Acıydı


Sözün acıydı, yolun dolambaçlı...
Yedi uzun yıl geçerek
Yedi yıl dolaştın durdun...

İçimden bir his şöyle diyor:
Ayrıl arkadaşlarından istasyonda
Sabahleyin git kente
İliklenmiş ceketinle
Bir dam ara
Ve bir arkadaşın çalarsa kapını
Aç! Haaa...Açma...
Yine de ört hislerini

Rastlarsan ana babana
İstanbul'da ya da başka bir yerde
Yürü git yabancı gibi
Yok ol köşede
Tanıma!
Sana armağanları olan şapkayla gizle yüzünü
Göster! Aaah! Gösterme, gösterme yüzünü
Yine de gizle, ört hislerini

İşte burada ye şu eti, çekinme
Git rastgele bir eve yağmur yağınca
Otur bir sandalyeye
Ama çok kalma
Şapkanı da unutma
Söylüyorum sana
Ört hislerini

Ne söylediysen bir daha söyleme
Düşüncelerini bir başkasında bulursan tanıma
Kimseye imzanı ya da resmini vermemişsen
Kimsenin yanında bullunmamış ve kimseyle konuşmamışsan
Nasıl yakalayabişlirler seni
Ört hislerini...

Dikkat! Ölümü düşündüğünde
Mezar taşın olmasın yattığın yeri belirten
Üzerinde bir yazıyla seni eleveren
Ölüm tarihiyle seni açığa çıkaran
Bir kez daha, son bir kez daha
Ört hislerini...

Sevdiğim söylüyor bensiz olamayacağını
Bu yüzden kendime dikkat ediyorum
Yolda yürürken önüme bakıyorum
Ve korkuyorum her yağmur damlasından
Sanki beni ezeceklermiş gibi...

Sen yine de bana bakma
Ne giydiğini yaz bana
Sıcak tutuyor mu?
Uyuduğun yeri yaz bana
Yumuşak mı?
Nasıl göründüğünü yaz bana
Yüzün aynı mı?
Sorulardır sana bütün verebildiğim
Ve gelen yanıtları kabullenmeliyim
Yorgunsan uzatamam elimi
Ya da açsan besleyemem
Sanki bu dünyada hiç yokmuşum
Unutmuşum gibi seni...

Sözün acıydı, yolun dolambaçlı...
Yedi uzun yıl geçerek
Yedi yıl dolaştın durdun...

Ben Böyle Olmamalıydım

Ben, böyle olmamalıydım
İsmini duyunca, boynum düşmeliydi omzuma.
İçime bir ateş düşmeliydi
Ayaklarımın feri kesilmeliydi.
Kendimden geçmeliydim sonra...
Adını sayıklamalıydım, adımı unuttuğumda
Ama bunu kimse duymamalıydı,
Seni, mahşere kadar saklamalıydım.
Ben böyle olmamalıydım
Nisan akşamlarını ıslatırken yağmur
Bahar, şarkılarını söylerken karanlığa
Çalan her kapıya `sensin` diye koşmalıydım.
Ayak sesleri gelmeliydi uzaktan
Ben hep sana yormalıydım.
Gece yıldızlarını serpince göre
Seni görmek için uyumalıydım.
Şarkılar kime söylenirse söylensin
Sana diye dinlemeliydim.
Türküler dolmalıydı odama,
Ben bir selvi boylu yârdan ayrıldım deyince bir ses
Selvi boylu yâr sen olmalıydın
Kömür gözlüm ateşine düşeli
Senin için söylenmiş söz olmalıydı.
Bir mey yokluğuna ağlamalıydı delice
Bir keman, incecik çığlık olmalıydı
Ama bunu kimse bilmemeliydi,
Seni mahşere kadar saklamalıydım.
Böyle olmamalıydım,
Kelimeler Taif'i taşıyınca kulaklarıma
Daha yüzüme çarpmadan Taif rüzgarı,
Taşların izi çıkmalıydı yüzümde.
Uhud anılırken, dişlerine sızı düşmeliydi.
Haremde bir ikindi vakti
Kem gözler çevrilince sana
Ve vefasız eller uzanınca yakana
İçim daralmalı, nefesim kesilmeliydi.
Sen ötelere hazırlanırken,
Öteler senin için süslenirken,
Son kez baktığın pencerede hayal edip seni,
Perdenin son kez kapanması gibi,
Kapanmalıydı gözlerim.
Sonra içime doğru gerilip,
Seni bize lutfedenin ismini haykırıp,
'Allah(C.C.) ' deyip,
Düşmeliydim yere.
Ama bunu kimse bilmemeliydi.
Seni mahşere kadar saklamıydım.
Ve mahşer günü...
Uzaktan seni seyretsem.
Sana yakın olmak için can atsam.
Beni engelleseler,
'Sen kim yakınlık kim? ' deseler.
Ben ağlamaktan konuşamasam.
Gözlerini çevirsen bana.
'Benim cennetim bana bakan gözlerindir.'
Ve tebessüm etsen.
Ama bunu kimse görmese,
Seni ebede kadar saklasam.

40 Yaşındasın

Rahmetini umarak
Günahkar bir dille;
Allah Azze ve Celle

Ya Rasulallah,
Âlemlere rahmet hayatın geçiyor kalbimizden,
Kalbimizden seyrediyoruz seni.

İşte
Bir yaşındasın,
Beni Sa'd yurdundasın
Sana süt anne olmadı kadınlar
Bu yüzden dargın bulutlar
Bir damla yağmur indirmiyor
Kıtlık hüküm sürüyor Beni Sa'd yurdunda
Minicik bir bulut var gökyüzünde
Sana aşık...
Ayrılmıyor başucundan
Ve insanlar yağmur duasında...
Hz.Halime kucağına alıyor seni
Yüzünde bir gölgelik...Seni güneşten korumak için
Oysa minicik bulut gökyüzünde
Sana meftun, sana kilitli...
Ve dua eden rahibin kucağındasın
Dünyalar güzeli gözlerine bakıyor rahip
Kıtlığı da unutuyor, yağmuru da, duayı da
Ama sen unutmuyorsun
Uğruna canlarımız feda o gözlerinle gökyüzüne bakıyorsun
O minicik bulut ilişiyor bakışlarına
Büyüyor, büyüyor...
Sonra nazlı, nazlı yağmur damlaları iniyor buluttan
Fakat çoğusu bilmiyor yağmurun geliş sebebini
Çoğusu bilmiyor seni...

Altı yaşındasın
Medine-i Münevvere yolundasın
Yanında aziz annen ve Ümmü Eymen
Yetimliğini hissediyorsun baba kabristanında
Sonra yolda, Ebva'da öksüzlük karşılıyor seni
Mekke'ye annesiz giriyorsun
Abdulmuttalip bir başka seviyor seni
Ebu Talip bir başka seviyor

Ya Rasulallah
Mekke çocukları annelerine seslenirler miydi senin yanında
Onlar anne deyince sen yere mi bakardın
Mekke rüzgarları kaç gece gözyaşlarını taşıdı Ebva'ya
Kaç gece anne diye hıçkırdın
Efendim!
Senin yerine de anne dedik annemize
Senin yerine de baba dedik

Yirmi beş yaşındasın
Ve bambaşkasın
Kimse sana denk değil
Şefkat yayıyor kokun
Güven veriyor sesin
Sen Muhammed-ül Emin' sin

Otuz üç yaşındasın
Dalga dalga rahmet var

Otuz beş yaşındasın
Hadi gel bekletme yar
İniltiler çalıyor kapısını göklerin
Hadi gel bekletme yar
Sinesi çatlayacak Rasul bekleyenlerin...
Hadi gel ey Yâr!
Nurdağına davet var

İşte
Kırk yaşındasın
Hira Nur dağındasın
Cibril iniyor göklerden
Ve nokta nokta her yerden salat, selam yükseliyor
Sen kâinatın yüreğinden hasretle kopan ' Ah! ' sın
Karanlık gecelerimize sabahsın
Sen Nebiyullahsın
Sen Habibullahsın
Sen Rasulullahsın

Niye incittilerki seni sultanım
Niye işkence yaptılarki sana
Ebu Talip öldü diye mi bu pervasızca saldırılar
Himayesiz kaldın diye mi
Kabe'deki ağlayışın geliyor gözümüzün önüne
' Amca yokluğunu ne çabuk hissettirdin ' diyişin
Haremde namaz kılışın geliyor aklımıza
Başına pislikler saçılıyor
Başlar feda o mübarek başına
Nasipsizler sana bakıp nasıl da gülüyorlar
Biri koşuyor Mekke sokaklarından sana doğru
Biri koşuyor ama sanki yere inmiş Arş-ı Âla
' Bu koşan kimdir ' diye bir soru dolaşıyor boşlukta
Bu koşan kim?
Ve cevap veriyor biri:
Muhammed' in kızı Fatımatüz-Zehra
Velilerin anası...
Yüzünü gözünü siliyor biricik kızın
Sana yeryüzünde en çok benzeyen
Gülmesi sen, ağlaması sen
' Ağlama kızım ' diyişin geliyor aklımıza
Niye çıkardılar ki yurdundan seni
Himayesiz kaldın diye mi
Onlar bilmiyorlar mıydı seni himaye edeni
Seni yetim bulup barındıranı
Seni alemlere rahmet kılanı
Onlar deli diyorlardı sana, sen susuyordun
Mecnun diyorlardı, şair diyorlardı, sen susuyordun
'Seni bizim elimizden kim kurtaracak' diyorlardı
Sen,
Sen ' Allah! ' diyordun
Allah Azze ve Celle
Semayı haşyet kaplıyordu
Sen ' Allah! ' diyordun
Arş-ı Âla titriyordu
Bedir' de ' Allah! ' diyordun
Üç bin melek iniyordu alaca atlarda
Yüz yirmi beş bin sahabi:
' Anam babam sana feda olsun ' diyordu

Ya Rasulallah
Medine-i Münevvere sokaklarında yürüyordun
Neccar Oğulları'nın küçük kızları seni görünce
Sevinçten ne yapacaklarını bilememişlerdi
' Beni seviyor musunuz ' diye sormuştun onlara
' Seni çok seviyoruz Ya Habiballah ' demişlerdi
Sen de:
' Allah biliyor ki ben de sizi çok seviyorum' demiştin
Bu gün yaşayan gençler var
Neccar Oğulları'nın kızları diğil belki
Ama seni onlar da çok seviyor
Gözyaşlarından belli ki seni canlarından çok seviyorlar
Senden başka kimseleri yok
Allah biliyor ki sen onları da çok seviyorsun

Altmış üç yaşındasın
Refik-i Âla duasındasın
Senin için siyah yünden çizgili bir cüppe dokunmuştu
Kenarları beyazdı
Onu giyerek ashabının yanına çıkmıştın
Ve mübarek ellerini dizine vurarak:
' Görüyor musunuz ne kadar güzel ' demiştin
Meclisinde bulunan biri sana seslenmişti:
' Anam babam sana feda olsun ya Rasulallah, onu bana ver '
Niye istemişti ki senden sevdiğini bile bile
İstendiğinde katiyyen ' hayır ' demediğini bile bile
' Peki ' dedin o zata
Ve sen yine yamalı, eski cübbeni giydin
Dostuna kavuşmana bir hafta kalmıştı
Aynı cübbeden yine yine diktirdiler
Ama giyinmek nasip olmadı
Haberler uçurmuştun Ebu Hureyre' nin diliyle:
' Benden sonra öyle kimseler gelecek ki, keşke peygamberi görseydik de ne malımız ne de evladımız olsaydı diyecekler '
Ve Hz. Enes ile paylaşmıştın özlemini
' Beni görmedikleri halde bana iman eden kardeşlerimi görmeyi çok isterdim'

Sultanım!
Ey Medine minberinde ' ümmeti, ümmeti ' diye hüznü giyen sevgili
Ey Mekke mihrabında alemler hesabına ' Allah! ' diyen sevgili
Bize lütfu ilahi bahşedilen kapına diz çöktük, bey' at ettik
Rabbinden bize ne getirdi isen amenna
Duyduk, itaat ettik

Ya Rasulallah
Sen hâlâ kırk yaşındasın
Ve hâlâ ümmetinin başındasın...